HEPİMİZ BİR KİLİMİN DESENLERİYİZ, SİZİ BİR BÜYÜK BİRLİĞE ÇAĞIRIYORUM.. Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet ve adım MÜSLÜMAN TÜRK BENİM..
   
  Yavuz Kaya
  CHP”nin yöneticilerine sorular
 
Yavuz Bahadıroğlu - Yeni Akit
2011-03-28

“Yeni CHP”nin yöneticilerine sorular
 

“CHP halkla barışıyor” diye yazıp çiziyorlar, ne var ki her geçen gün biraz daha karışıyor...
Zaten halkla barışabilmesi için CHP’nin önce geçmişiyle hesaplaşması ve geçmişte yaptıklarından bir pişmanlık göstermesi gerekiyor...
Sorularım da tam bu çerçevede olacak...
*Ey CHP yöneticileri! 17 Mayıs1942 tarihinde, yani muhalefetsiz iktidar olduğunuz dönemde, Dahiliye Vekaleti Matbuat Umum Müdürlüğü İç Matbuat Dairesi tarafından basın kuruluşlarına gönderilen bir tamimde, “Her ne şekil ve surette olursa olsun, memleket dahilinde dini neşriyat yapılarak, dini bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz” (Kara Kitap, Eşref Edip, Sebilürreşad Neşriyat Bürosu) demiştiniz. Hâlâ böyle mi düşünüyorsunuz?
*24 Temmuz 1945 tarihinde “Matbuat Umum Müdürü Namına İzzettin Tuğrul Nişbay” imzasıyla gönderdiğiniz ikinci tamimde, “Gazetelerin son günlerdeki neşriyatı arasında dinden bahis bazı yazı, mütalaa, ima ve temennilere rastlanmaktadır. Bundan sonra din mevzuu üzerinde gerek tarihi, gerek temsili ve gerekse mütalaa kabilinden olan her türlü makale, bend, fıkra ve tefrikanın neşrinden tevakki edilmesi (kaçınılması) ve başlamış bu kabil tefrikaların en geç on gün içinde nihayetlendirilmesi ehemmiyetle rica olunur” (a.g.e) buyurmuştunuz. Hâlâ aynı görüşte misiniz?
*-Eski Tokat Milletvekiliniz Refik Ahmed’in, yarı resmi Uyanış Dergisi’nde yayınlanan makalesinde, “Allah’ı da sultanla birlikte tahtından indirdik, bizim mabetlerimiz fabrikalardır” şeklinde bir cümle sarf etmesini sessizliğinizle onaylamıştınız... Hâlâ onaylıyor musunuz?
*-CHP teorisyenlerinden Yakup Kadri, 4 Mart 1931 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, “Laik cumhuriyetin resmi dairelerinin dini bayramlarda tatil edilmesi laikliğe aykırıdır” diye yazmıştı... Hâlâ benimsiyor musunuz?
*-Edirne Mebusunuz Mehmet Şeref Aykut’un, “İlkelerimiz... Yaşamak dinini aşılayan ve bütün prensipleri ekonomik temeller üzerine kuran bir dindir” şeklindeki beyanına hâlâ katılıyor musunuz?
*-O günlerde yere göğe sığdıramadığınız Yaşar Nabi’nin
“Motorların şarkısı olsun yeni bestemiz/ Yeni din ezanları, minareler yerine/ Bulutlara püsküren bacalarda okunsun” şeklindeki karalamalarını hâlâ içselliyor musunuz?
*-18 Ekim 1926’da Samsun Milletvekiliniz Ruşeni (Barkın) Bey tarafından yazılan bir makalede, “Din Yok, Milliyet Var” deniliyor, “Bizim kutsal kitabımız, bilgiyi esirgeyen, varlığı taşıyan, mutluluğu kucaklayan, Türklüğü yükselten ve bütün Türkleri birleştiren ‘milliyetçiliğimizdir’...
“O halde felsefemizde din kelimesinin tam karşılığı ulusalcılıktır. Ulusunu seven, ulusunu yükselten ve ulusuna dayanan insan, her zaman güçlü, her zaman namuslu ve her zaman onurlu bir insandır...”
“Hangi ulusun yüceliği, Türklüğün ululuğu kadar tarihin bilinmeyen enginlerine uzanmıştır? Ve en nihayet hangi ulus ölürken Azrail’i tepelemiştir. Dünyada Türk olmak kadar onur mu var? Ve Türk olmak kadar ‘din’ mi var?” şeklinde ifadeler kullanılıyor...
Hâlâ buna inanıyor musunuz?
*-Müslüman’ın “amentü”sünü hepimiz biliriz... Ama sizin devr-i iktidarınızda yazılan (1928) “Türk’ün Yeni Amentüsü”nü çoğumuz bilmeyiz...
Şöyle deniliyor: “Kahramanlığın örneği olan ve vatanın istiklalini yoktan var eden Mustafa Kemal’e, onun cengâver ordusuna, yüce kanunlarına, mücahid analarına ve Türkiye için ahiret günü olmadığına iman ederim...
“İyilikle fenalığın insanlardan geldiğine, büyük milletimin medenî cihanda en büyük mevkii kazanacağına, hamaset destanlarıyla tarihi dolduran kudretli Türk ordusunun birliğine ve Gazi’nin Allah’ın en sevgili kulu olduğuna kalbimin bütün hulusuyla şâhadet (şahitlik) eylerim.”
Hâlâ “şâhadet” ediyor musunuz?

“Türk’ün Yeni Amentüsü” olur da, “Türk’ün Yeni Mevlidi” olmaz mı? Onu da eski (yenisi farklı mı acaba?) CHP zihniyetinin güçlü şairi Behçet Kemal Çağlar yazmıştı...
Ey CHP’yi yönetenler!..
“Türk’ün Yeni Mevlidi” hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hepsi bu kadarla da bitmiyor...
Cumhuriyetin 10. Yıldönümü münasebetiyle devlet matbaasında basılan Kemalettin Kamu ve Burhan Asaf (İkisi de dönemin üst düzey memurlarıdır) imzalı bir kitap var...
Adı: “Osmanlı’dan Cumhuriyete: Nasıldı, Nasıl Oldu?”
Bu kitapta, Osmanlı padişahları ile Osmanlı Devleti yerin dibine batırılıyor...
Hatta ey CHP yöneticileri, bugün övdüğünüz Mevlana’ya bu kitap “soytarı” diyor!
Bunun için Mevlana’nın ruhaniyetinden ve Mevlevilerden özür dilemeyi düşünür müsünüz?
*-Devrin güçlü isimlerinden Adliye Vekili’niz (Adalet Bakanı) Mahmut Esat Bozkurt (ki hâlâ “Medenî Kanun’u getiren adam”, “büyük bir hukukçu” olarak törenlerle anılır), 21 Eylül 1930’da Son Posta gazetesine verdiği demeçte, “Benim fikrim, kanaatim şudur ki, bu memleketin kendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır” diyor...
Bu görüşü bugün kökten sakat buluyor ve reddediyor musunuz?

*-İçinde Atatürk öldüğü için Dolmabahçe Sarayı’nı “Kâbe” ilan etmekten çekinmeyen şair Edip Ayel’in, “Ay yıldızı aldık da senin üstüne sardık/ Ey dertli saray! Kâbe mi oldun bize artık?” diye yazmasını nasıl karşılıyorsunuz?

*-Devr-i iktidarınızda liselerde okutulan “Tarih II” isimli kitapta estirdiğiniz “inkâr fırtınaları” konusunda bugün ne düşünüyorsunuz? [Bu kitap Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (bugünkü Türk Tarih Kurumu) tarafından kaleme alınmış, Maarif Vekilliği Talim ve Terbiye Heyeti’nin 12.6.1932 tarih ve 11 sayılı kararı ile ders kitabı olarak kabul edilmiştir]...

Ne düşünürseniz düşünün; bütünü için peşinen “sümme hâşâ” diyerek kitaptan bazı alıntılar yapacağım...

Kur’an’ın tarifi: “Muhammed’in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur’ân denir...


“İslâm ananesinde bu ayetlerin Muhammed’e Cebrail adında bir melek vasıtasıyla Allah tarafından vahiy, yâni ilham edildiği kabul olunur.”


İlk vahiy: Vahiy, ilham fikri Muhammed’den evvel de Araplarca meçhul değildi. Bütün iptidaî kavimler gibi, Araplar da şâirlerin, akıl erdiremedikleri kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı. Bu kuvvetler Araplar için cinlerdi.”


“Cinler gûyâ, kâhinlere gaipten haber vermek kudretini ilham ederlerdi. Bu nevi itikatlar Arabistan’da her zaman o kadar canlı ve derin olmuştur ki, Muhammed bile cinlerin vücuduna samimi olarak inanmıştır.”


“O, hakikaten cinlerin şâirlere şiir ilham ettiğine kani idi. Araplar şâirleri bir kâhin gibi telâkki ederlerdi. Muhammed’in Musa, İsa dinlerine dair öğrendikleri de kendisinde bu telâkkiyi kuvvetlendirmiştir.”


“Bu peygamberler melekler vasıtasıyla ilham aldıklarını söylemişlerdir.”


“O dinlerde de cin ve melek telâkkisi vardı. Dinler nazarında cinler, kötü ruhlar olduğundan peygamberler onlardan mülhem olamazlardı.”


“Muhammed de diğer peygamberler gibi kendisine ilham eden kuvvetin insanları iğfal eden bir kuvvet olmayıp, onları hayır ve saadete irşat eden İlâhî bir kuvvet olduğuna samimî olarak inandı.” (Tarih II, s. 90-91).
Merak ediyorum ey CHP yöneticileri: İktidar olursanız aynı ders kitabını tekrar okutur musunuz?
Okutmayız diyorsanız, demek ki yanlıştı?
O zaman milletin karşısına çıkıp bunu söylemeniz ve heba ettiğiniz çocuklardan özür dilemeniz gerekmiyor mu?

*-Son baskısı 1941 yılında Maarif Vekâleti (Milli Eğitim Bakanlığı) tarafından yapılıp, lise ikinci sınıflara ders kitabı olarak okutulan “Tarih II” isimli kitapta, Kur’ân-ı Kerim’in Allah kelâmı olduğu inkâr edilmekte, Kur’ân’a, hâşâ, “Muhamed’in koyduğu esaslar” denilmek suretiyle Allah da inkâr edilmektedir. Arkası sıra vahyin, cin ve meleklerin inkârı vardır.
Ayrıca kitapta ne Peygamber Efendimiz, ne ashab hakkında hiçbir hürmet ifâdesine yer verilmemiştir. Hatta 93. sayfada, Ezvac-ı Tahirat’tan (Efendimizin temiz zevcelerinden) “Muhammed’in karıları” şeklinde bahsedilmektedir.
Ayetlerin “vahiy” değilmiş gibi gösterilmesi ve Efendimiz’in kendi kendine söylüyormuş gibi sunulması da cabası: “Muhammed uzun bir devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan âyetleri lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu (yayınlıyordu).”
“Muhammed bidâyette irticâlen dinî hitabette bulunan bir vâiz oldu. Vâizlikten Nebiliğe, Nebilikten nihayet Allah’ın resulü haline geçti.” (S.91)...
Ruhumuzu derinden ürperten, tüylerimizi diken diken eden bu görüşlerin, dinî eğitimin yasaklandığı bir devirde bütünüyle alternatifsiz olarak liselerde okutulduğunu da hatırlarsanız, fâcianın çapını ve boyutlarını kestirebilirsiniz.
Merakım şu: Dünü böyle olan CHP’nin bugünkü yöneticileri aynı konuda acaba ne düşünüyorlar? Aynı kanaatte iseler milletle nasıl barışacaklar?.. Yok onları “yanlış” buluyorlarsa, bunu ifade etmeli, ayrıca geçmişte yaptıklarından dolayı milletten özür dilemelidirler.
Geçelim... Ve sabır taşını çatlatma pahasına, kitaptan aktarmaya devam edelim:
“Muhammed’in çocukluğuna ve gençliğine âit malûmata sonradan katılmış çok uydurma şeyler vardır.” (Sayfa. 89)
“Kırk yaşına geldiği zaman peygamberliğini ilân ve vatandaşlarını, kendinin bulduğu ve doğru olduğuna inandığı yeni bir dine dâvete başladı.” (Aynı sayfa).
“Muhammed de Mekke’den kalkıp Medine’ye kaçtı.” (Sayfa: 90).
Uhud Savaşı bakalım nasıl anlatılıyor? “Telâş ve korku içinde kendilerini kaybeden Müslümanlar canlarını kurtarmaktan başka bir şey düşünmüyorlardı. Muhammed bizzat firarilere ‘Buraya geliniz! Bana geliniz!’ diye bağırdı. Fakat, kendisini dinlemiyorlar, hiç durmadan dağa doğru kaçıyorlardı.”
“Muharebeden dönenleri karşılamak için Medine haricine çıkanlar Muhammed’i perişan bir halde, at üzerinde gördüler. Yüzü şişmiş, alt dudağı morarmış, sarkmış ve kanamış idi.” (Sayfa: 99)...
Peygamberimizin ölümü hakkında yazılanlar: “Daha Muhammed’in öldüğü anda bütün eski nifaklar, ihtiraslar, hırsıcahlar zincirden boşandılar; o derecede ki; hakkında korku ve hürmet beslenen Peygamberin henüz ılık cesedi, son nefesini verdiği basit odada unutulmuş ve ihmal edilmişti.”
“Ali ve yakın akrabaları, Muhammed’i, terk-i hayat ettiği kerpiç odada kimseye haber vermeksizin açtıkları bir mezara acele gömdüler. Peygamber’in karıları bile bundan haberdar edilmedi... Peygamber zamanında iyi geçinmiş olan bu fırkalar, şimdi yalnız kendi maddî ve mânevî menfaatlerini muhafaza etmekten başka bir şey düşünmüyorlardı.” (Sayfa: 116)
“Kendilerini bir arada tutan zat ortadan kalkınca teşkilâtsız, başsız, fikirsiz kaldılar; birbirlerinden şüphe ederek, birbirlerini kıskanarak evlerine kapandılar.” (Sayfa 116-117)
*-Gerçek Peygamber’e veryansın eden kitap, yalancı peygamber Müseylime’den nedense takdirle bahsediyor: “Hakikatte Müseylime de kıymetsiz sayılmayacak ahlâkî ve dinî bir mezhep ortaya koymuştur.” (Sayfa : 112).
Evet, merak ediyor ve soruyorum: Bugünün CHP yöneticilerinin bu konular hakkında fikirleri nedir?


*-“Ne örümcek, ne yosun/ Ne mu’cize, ne füsun/ Kâbe Arab’ın olsun/ Bize Çankaya yeter!” (Kemalettin Kamu) denilerek, “Yeni Amentu”, “Yeni Mevlid”, “Yeni ezan”dan sonra, “Yeni Kâbe” de uydurulan bir dönemde (eski CHP iktidarı dönemi), pek tabii Müslümanların kıblesi kutsanmayacak, Kâbe hakkında da ileri-geri konuşulacaktır.
Buyurun, 1950’ye kadar lise ikinci sınıflarda okutulan “Lise II” isimli tarih kitabında Kâbe nasıl anlatılıyor: Kâbe; mikâp yâni tavla zarı şeklinde demektir. (Benzetmeye dikkat!) Filhakika Kâbe çok eskidir. Ne vakit ve kimler tarafından yapıldığı da bilinmiyor. Arap ananesi Kâbe’nin inşasını İbrahim Peygamber’e atfetmektedir.” (Oysa bunu Arap ananesi değil, doğrudan Kur’ân-ı Kerim söylüyor... Bakara Suresi, 127. ayet).
Ve inkâr, hakaret sürüyor: “Arapların aralarında yayılan bu ananeye göre İbrahim, karısı Hacer ile oğlu İsmail’i buraya getirmişti; Zemzem de onlar için fışkırmıştı; İbrahim, oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi bina etmişlerdi. Cebrail kendilerine o zaman beyaz ve mücellâ olan Haceriesvedi (olduğu gibi yazıyoruz) getirmişti; bu taş sonradan günahkârların ellerini sürmelerinden dolayı kararmıştı. Bunların hepsi, bittabi, sonradan uydurulmuş masallardır.” (Sayfa: 85).

*-Aynı kitapta Hacer-ül-esved hakkında ise şöyle deniliyor. “Bu mukaddes karataş ananesi aynen Friklerde de vardı. Friklerin mukaddes sayarak ihtiram ve ibâdet ettikleri Karataş bugünkü Afyon Karahisar şimalinde, kadîm Pessinüs şehrinde bulunuyordu. Bunun kudsiyeti an’anesi bu şehrin Romalılar tarafından zaptına kadar devam etmişti. Demek ki, Kâbe’nin bir köşesindeki karataşın kudsiyet almasından, ziyâret ve tavaf edilmesinden çok evvel Friklerde karataşın mâbet ve ziyaretgâh esası olması âdeti teessüs eylemiş bulunuyordu.” (Sayfa: 85).
Müslümanların kutsal mahallerini tezyiften sonra, elbette arkasından şu sual gelecekti: “Böyle bir yere niçin gideceksiniz, niçin boş yere Araplara döviz vereceksiniz?”
Eski Genel Sekreter Önder Sav da, hacca gitmek istediğini söyleyen bir vatandaşa, “Araplara para kaptırma” diyerek buna benzer bir tavır sergilememiş miydi?
“CHP değişiyor, milletle barışıyor” diyenler, bence yanılıyor. Tarihiyle yüzleşmeden CHP ne değişebilir ne de milletle barışabilir.
*-Eski CHP’nin Milli Eğitim Bakanı, “Din tedrisâtı (eğitimi) memnuiyetini (yasağını) otuz sene daha devam ettirebilsek, artık ondan sonra Türkiye’de böyle bir mesele kalmaz!” diyordu. Ama şimdi böyle bir “mesele” var. İmam hatiplilerin önü katsayı engeliyle tıkalı, başörtülüler hâlâ problem yaşıyor. Ama değiştiği söylenen CHP bu konularda bir ileri, bir geri politikası izliyor. Dini eğitim konusunda ne düşündüklerini kimse bilmiyor.
Sahi yeni CHP’yi yönetenler, dini eğitim konusunda ne düşünüyorlar?
Ya tarih konusunda?..
*-Tarih 3 Mart 1924. Yer Türkiye Büyük Millet Meclisi...
Kürsüye çıkan Rize Milletvekili Ekrem Bey, hilafetin kaldırılmasının gerekliliği konusunda şunları söylüyor (İkinci Meclis Zabit Ceridesi, cilt 7, s. 31’den özet olarak):
“Efendiler, Millete hizmet etmiş, tarihimizde, birçok sadrazamlar gösterebilirsiniz. Fakat padişah göstermek için müşkülât çekersiniz. Bunların tahta bağlı olmalarının sebebi yalnız menfaat, ihtiras; bundan ibarettir...
“Türk milletinin bu kadar geri kalmasına sebep padişahlardır... Bu padişahlar bidayet-i saltanatlarında hiçbir şey yapmamışlardır...
“Bu tarihi (yani Osmanlı tarihini) yukardan aşağı tetkik ederseniz, hep cinayet, şahsi ihtiras görürsünüz... Sultan Fatih’den mi bahsedeceksiniz? Benim gözümün önüne, onun, sırf bir arzusu için, en kıymetli sadrazamımız olan Mahmud Paşa’yı katlettirmesi geliyor... Devri baştan aşağı cinayettir... Mazisi cinayetlerle dolu ve Türk milletine hizmet etmemiş bulunan bu aile...”
Nutuk, sövmelerle, kınamalarla, lânetlemelerle sürüyor...
Bin yıllık geçmiş insafsızca karalanıyor...

Hele de “Medeni Bilgiler” isimli kitap...

 
   
 
BEN TÜRK’ÜM TÜRK ESİR OLMAZ. BEN TÜRK’ÜM TÜRK BAYRAKSIZ OLMAZ. BEN TÜRK’ÜM TÜRK DEVLETSİZ OLMAZ. BEN TÜRK’ÜM TÜRK HÜRRİYETSİZ OLMAZ. BEN TÜRK,ÜM TÜRK EZANSIZ OLMAZ. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol