HEPİMİZ BİR KİLİMİN DESENLERİYİZ, SİZİ BİR BÜYÜK BİRLİĞE ÇAĞIRIYORUM.. Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet ve adım MÜSLÜMAN TÜRK BENİM..
   
  Yavuz Kaya
  zalim-zulüm
 
Zalime Hasım, Mazluma Hısım Olabilmek
Ali Rıza Temel
2011 - Temmuz, Sayı: 305, Sayfa: 024

Haksıza ve haksızlığa karşı hakkın ve haklının yanında yer almak müslümanın olmazsa olmaz vasıfıdır. Konusu ne olursa olsun zalime destek olmak, zulmüne ortaklık etmek gerçek bir müslümanın, vicdan ve insaf sahibi bir insanın yapacağı bir iş değildir.

Yüce Mevlâ zulmün her çeşidini yasaklamış, zalimleri korkunç azap ve akıbetlerle tehdit etmiş, onların asla yâr ve yardımcıları olmayacağını belirtmiştir. “Ben zulmü kendi nefsime haram kıldım. Sizin aranızda da yasakladım” (Müslim, Birr 55) buyurmuş. Zulmün yerine adaleti ikame etmiştir. Zaten zulüm adeletin zıddıdır. Adil olmayan her davranış zalimane davranıştır. Mülkün temeli adalettir. Bu temeli dinamitleyen, mülkün zevaline sebep olan ise zülümdür. “Zülümle âbâd olanın, akibeti berbad olur” derler. “Zalimler asla felah bulmazlar.” (Enam, 21)

İmtihan dünyasında Allah zalimlere fırsat verir, herkes kendi karakterine uygun davranışlar sergiler, fakat sonunda dünyada da ahirette de iyi veya kötü şekilde amellerin karşılığı görülür. “Sakın zalimlerin yaptığından Allah’ı gafil sanma! O, sadece onları, gözlerin dehşetten donup kalacağı, bir noktaya dikilip bakacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim, 42)
Yüce Mevlâ ihmal etmez imhal eder. “Hiç şüphesiz Allah zalime mühlet verir, yakalayınca da kaçmasına fırsat vermez.” (Müslim, Birr 61) Zalimden yana olmak, Allah’a karşı olmak demektir. Zalimi desteklemek şöyle dursun ona ve fiiline kalben destek olmak bile azap sebebidir. “Zalimlere en ufak meyil göstermeyin, yoksa size de ateş dokunur.” (Hûd, 113) “Biz sana, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği gibi hüküm vermen için hakikatin ifadesi olan bu vahyi indirdik. Sakın hainlere taraftar olma.” (Nisa, 105) “Bir kimse zalim olduğunu bildiği halde yardım maksadıyla zalimle birlikte adım atarsa İslamdan çıkmış olur.” (Keşfû’l-Hafâ, hadis no: 2627)

Pek çok âyet ve hadis-i şeriflerden de anlaşılacağı üzere zulme ve zalime destek çıkmak azap ve helâk sebebidir. Destek olmak bir tarafa zulüm ve zalimlere karşı cephe olup savaşmamak bile büyük suçtur. “Allah’a yemin ederim ki; ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, zalimin elini tutup zulmüne mani olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız; ya da Allah Teala kalblerinizi birbirine benzetir. Sonra da İsrailoğullarına lanet ettiği gibi size de lânet eder.” (Ebu Dâvud, Melâhim 17)

İslam’da cihadın gayesi zulmü ortadan kaldırmaktır. “Düşmanlık ancak zalimlere karşıdır.” (Bakara, 193) “Cihadın en faziletlisi zalim sultanın karşısında hakkı söylemektir.” (İbni Mace, Fiten 20)

Peygamberlerin mücadelesi daima zalimlere ve zorbalara karşı olmuştur. Firavunlar, Hâmanlar, Kârunlar, Nemrudlar, Ebû Leheb ve Ebû Cehiller zulüm cephesinin elebaşları, önderleri olarak hakkın ve haklıların karşısına dikilmişler, mazlumlara kan kusturmuşlar, alın teri, kan ve göz yaşı üzerine saltanat kurmaya çalışmışlardır. Buna mukabil bütün peygamberler mazlumların, ezilenlerin, değer verilmeyenlerin safında yer alarak hak ve adaletin zaferi için çalışmışlardır. Müstekbirler karşısında Mustazafların sığınağı olmuşlardır. Bilaller, Habbab b. Eretler, Suheybî Rûmîler, Selman-ı Farisîler gibi bilumum gariban Hz. Peygamberin himayesinde hayat bulmuşlar, nübüvvet limanına sığınmışlardır. Peygamberler tarihinin tamamı bir bakıma zalimlerle mazlumların mücadelesi tarihidir.

Peygamberlerin varisleri olan âlimlerin de mazlumların safında yer alarak hakkın ve haklının mücadelesini bayraklaştırmaları gerekir. Ebu Hanife gibi, Hasan Basrî gibi, İz b.Abdüsselam gibi, zalimlere boyun eğmeyen, hak ve adalet uğruna hapis başta olmak üzere her türlü işkenceyi göze alabilen âlimler var oldukça zalimler daima tedirgin olacaklar, zulme cesaret edemeyeceklerdir.

Yöneticilerin de daima zayıflardan yana olması gerekir. Hz. Ebu Bekir (ra) halife seçilince irad ettiği ilk hutbede şunları söylemişti “Ey ahali! İçinizde en layığı ben değilken üzerinize halife seçildim. İyi hareket edersem bana yardımcı olunuz. Fena harekette bulunursam beni doğrultunuz. Doğruluk güvenlik, yalancılık güvensizlik doğurur. Sizden kuvvetli olanlar, üzerinden başkasının hakkını alıncaya kadar benim yanımda zayıf sayılır. Her zayıf kişi de hakkını alıverinceye kadar benim yanımda kuvvetli sayılır.” Demek ki güçlü olmak haklı olmakla mümkündür. Zalim ne kadar güçlü olursa olsun başkasının hakkını yedikce zayıf sayılır. Arap şairi ne güzel söylemiş “Dağlara ve ovalara sığmayacak kadar ordusu olsa bile, zalim hiç bir zaman kendini güvende hissetmeyecektir.”

Zalimlerin gücü, etrafındaki yağcı ve yalaka gürûhundan, çıkar ortaklığı bulunanlardan ve kalabalıkların ürkeklik ve korkaklıklarından kaynaklanmaktadır. Zülme karşı yiğitce direnen az bir kadro yıkılmaz sanılan zulüm kalelerini yıkmışlardır. Çünkü zalimlerin güçleri emanet güçtür, menfaate dayalı destekler çekilince birden bire aciz ve zavallı duruma düşerler. Tarih böylelerine şahittir. Kendi hayatımız içinde de böylelerine biz de şahit olmuşuzdur.

Bütün mesele haklıların da en az haksızlar kadar cesur ve dirençli olmasıdır. Bu herşeyden önce iman, kendine ve davasına güven meselesidir. Muhammed İkbal ne güzel söylemiş “Topluma kafa tutan bu fakirin iki kelimelik silahı vardır. Lâ ilahe illallah.” Tevhidin bu parolası nice putları yıktı, nice zalimleri dize getirdi.

Milletimizin ve İslam âleminin yiğit ve soylu feryadı Mehmet Âkifimiz de zulme karşı direnişin sembollerindendir.

“Zülmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem

Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam

Hele bak namına haksızlığa ölsem tapamam

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim

Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim

Adam aldırma geç git, diyemem, aldırırım

Çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım

Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu

İrticaın şu sizin lehçede mânası bu mu?”

Gerçekte dindarlık haksızlığa karşı direnişin sembolü olması gerekirken bazı müslümanların sömürünün, emperyalizmin yanındaymış gibi gözükmesi veya gösterilmesi son derece tuhaf ve üzücüdür. Kur’anî tabirle değil de ekonomik anlamda sermaye ve burjuvazinin yanında olmak Sağcılık, emek ve proletaryanın yanında olmak Solculuk anlamına geldiği için bir zamanlar Lübnanda savaşanlar, sağcı müslüman, solcu hristiyan gibi garip bir tasnife tabi tutuluyordu. Müslüman için ekonomik anlamda böyle bir tanımlama asla söz konusu olamaz. Uğur, bereket, kitabın sağ elden verilmesi anlamındaki sağcılığa amennâ. Fakat sömürü ve yağmanın yanında yer almak anlamındaki sağcılığa tövbe! Hâşa! “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir peygamberin ümmeti, sosyal ilişkilerdeki aksaklıklara karşı duyarsız kalıpda kendini iyi bir müslüman sayması mümkün değildir. Asıl olan solcu veya sağcı olmak değil, haktan ve  haklıdan yana olmaktır. Genelde din, özelde İslam her türlü haksızlığa karşı isyandır. Sömürü ve zulme karşı çıkmayıp da acıları unutmak veya hafifletmek için dini, müsekkin ve uyuşturucu olarak kullanmak öncelikle İslama haksızlıktır. Dini, yapılan haksızlıkları meşru gösterme aracı olarak göstermekde ahlaksızlıktır. Zulme uğrayanların haklarını korumak için kurulan hılfu’l fudûl (Erdemliler Teşkilatı)’a peygamber olmadan üye olan ve yine üye olurum diyen bir Peygamberin müntesipleri zalimlerle asla bir safta yer almazlar. Dünyada zalimlerle aynı safta olanlar, zalimlerin yurdu olan cehennemde de beraber olurlar. Allah zalimlerle beraber etmesin. Amin.

 
 
   
 
BEN TÜRK’ÜM TÜRK ESİR OLMAZ. BEN TÜRK’ÜM TÜRK BAYRAKSIZ OLMAZ. BEN TÜRK’ÜM TÜRK DEVLETSİZ OLMAZ. BEN TÜRK’ÜM TÜRK HÜRRİYETSİZ OLMAZ. BEN TÜRK,ÜM TÜRK EZANSIZ OLMAZ. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol