HEPİMİZ BİR KİLİMİN DESENLERİYİZ, SİZİ BİR BÜYÜK BİRLİĞE ÇAĞIRIYORUM.. Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet ve adım MÜSLÜMAN TÜRK BENİM..
   
  Yavuz Kaya
  akredite
 

İşte Bahçeli'nin yandaş medyası!

Genelkurmay'dan sonra bir ilke imza atarak basın mensuplarına akredite kararı alan MHP yönetimi dün ilk uygulamayı yaptı.
 
MHP lideri Bahçeli'nin yapacağı basın toplantısına Zaman, Vakit, Türkiye gibi gazetelein temsilcileri davet edilmedi. Uygulanan akreditasyonun Genelkurmay akreditasyonu ile çok benzerlik göstermesi ise dikkatlerden kaçmadı. Toplantıya davet edilen isimlerden biri olan Şamil Tayyar bugünkü köşe yazısını bu konuya ayırdı.

Şamil Tayyar'ın yazısının ilgili bölümü:

Hocam Devlet Bahçeli'nin nazik davetine icabet edip dünkü basın toplantısında 7 numaralı masaya konuşlandım. Masalardaki dağılıma baktığınızda ince bir işçilik yapıldığı hemen fark ediliyor.

Olabilir; MHP yönetimi “yandaşlık” hiyerarşisine göre protokol listesi oluşturabilir. Mesela, beni en arka masaya atabilir. Hiç itirazım olmaz. Hocamdır, yine de saygıda kusur etmem. Siyasi politikalarına eleştiri hakkım ise mahfuzdur.

Sağolsun, kendisi de en ağır eleştirilerime rağmen, karşılaştığımızda nezaketinden asla sapmamış ve yakın ilgi göstermiştir. Dün olduğu gibi...

Fakat salondaki şu manzara, hiç şık değildi. Ortasına Devlet Bey'in oturduğu, mahkeme salonlarındaki hakim kürsülerini andıran ve yüksekçe yere kurulmuş, numarasız, uzun protokol masasındaki dağılımdan söz ediyorum.

Hani liderlerin kurmay heyetlerini yanına alıp da basın mensuplarının karşısına çıktığı fotoğraf karesindeki gibi.

Sağında 6, solunda 5 gazeteci vardı. Sırasıyla önce sağ cenah: Fikret Bila (Milliyet), Metin Özkan (Tercüman), Orhan Karataş (Ortadoğu), Murat Çelik (Star TV), Sedat Bozkurt (Fox TV), Bilal Çetin (Vatan)

Sol cenah: Erhan Karadağ (CNN Türk), Enis Berberoğlu (Hürriyet), Yavuz Donat (Sabah), Muharrem Sarıkaya (Habertürk), Metin Kayhan (Başkent TV)

Geçen yıl aynı masada bulunan Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, cezaevinde olduğu için bu yıl yoktu. Yavuz Donat, bir sıra geri atılmıştı. Hem sağ hem solda seri başı isimler Doğan Grubu'ndan seçilmişti. Ortadoğu, Tercüman ve Mehmet Haberal'in televizyonu unutulmamıştı. Polis Akademisi'ndeki Kürt açılımı toplantısına katıldıkları için “12 Kötü Adam” ilan edilen gazetecilerden biri de af kapsamında masaya eklenmişti.

25 yıldır Ankara'da gazetecilik yapıyorum, böyle bir basın toplantısı düzenine başka bir yerde rastlamadım.

Bunları yazınca hemen aklınıza başbakanın uçağı gelebilir. Karıştırmayın; akreditasyon ayrı, konukları sınıflandırmak ayrıdır. Nitekim, dünkü toplantıya Zaman ve Türkiye temsilcileri davet edilmemişti.

O masadaki gazeteci arkadaşlarımızın çoğu bu görüntüden rahatsızdı, biliyorum ki, nezaketlerinden oturdular. Hatta Bilal Çetin, toplantı sonrası takıldı: “Şamil bak, MHP iktidara gelirse yandaş basın böyle olacak.”

Ben de başlığı o an buldum: “MHP'nin top onbiri...”

Sohbeti kenarda izleyen toplantının organizatörü MHP Genel Başkan Yardımcısı Tunca Toskay başka bir espriyle girdi araya: “Ne yapalım Şamilciğim uçakta yer veremeyince masada yer veriyoruz.”

Oysa, o masadakilerin neredeyse yarısı başbakanın uçağına binmişti. Onu hatırlattım. Tunca Bey'den cevap gelmeyince Çetin devreye girdi: “Hocamın o kadar torpili olsun...”

Peki, olsun. O zaman; Devlet Bahçeli'nin masası, Deniz Baykal'ın helikopteri, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un karargahındaki tercihli listeye girip başbakanın uçağına laf etmeyin, ederseniz komik olursunuz.

Gelin, kaynağı hangi kurum veya şahıs olursa olsun her türlü akreditasyona ve tercihli listeye ortak tavır koyalım.

Sabah gazetesi yazarı Yavuz Donat da bugünkü köşesini bu konuya ayırdı:

Ambargo (mu?)

Bahçeli'nin kahvaltısında ZAMAN'dan kimse yoktu.

ZAMAN Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal'ı aradık.

"Davet edilmedik" dedi.

***

TÜRKİYE Gazetesi'nden ve TGRT'den kimse yoktu.

Türkiye Gazetesi Ankara Temsilcisi ve İhlas Ankara Medya Grup Başkanı Nuri Elibol'u aradık.

Şunları söyledi:

TÜRKİYE Gazetesi ve TGRT davet edilmedi.

Ancak İHA davet edildi... İHA Temsilcisi bana "ne yapayım" diye sordu... "Davetlisin, gitmelisin" dedim... Gitti.

Başka "davet edilmeyen var mıydı" bilemiyoruz.

***

Devlet Bey'in öfkesi

Abdülkadir Selvi "dürüst, çalışkan, büyüğünü küçüğünü bilen, herkese karşı saygılı" bir Ankara gazetecisi.

YENİ ŞAFAK'ın Ankara Temsilcisi.

Devlet Bahçeli'ye iki soru sordu.

Bahçeli'nin yanıtları "hem kısaydı... Hem de öfkeli."

Selvi "Genelkurmay Başkanı'nın konuşması hakkında, Bahçeli'nin görüşünü" öğrenmek istedi.

Devlet Bey:

- Ankara'ya dönüşlerinde kendilerine sorun.

***

Abdülkadir Selvi:

- Dolapdere'deki silahlı kişi MHP üyesi mi?.. MHP üyesi ise partiden ihraç edecek misiniz?

Bahçeli:

- Sizin YENİ ŞAFAK olarak, bu şahsın MHP'li olduğu konusunda bir tespitiniz mi var?
***

Abdülkadir Selvi -sanırız sorduğuna soracağına pişman oldu.
***

18.12.2009 13:57:22


 
Dün sabah Org. İlker Başbuğ'un açıklamasını görenler savaşa girdiğimizi düşünmüş olabilir.
Adem Yavuz ARSLAN yazdı...
Ordunun komutanı arazi kıyafetlerini giymiş, ardına komutanlarını almış ve savaş gemisine çıkmış. Üslubu sert, yüzü asık.

 

Bu yüzden Hatay sınırında Suriye'yi tehdit eden Atilla Ateş Paşa'yı hatırlattı denebilir. Fakat bu kez ne ortada bir terör örgütü ne de düşman bir devlet vardı. Bu özelliği nedeniyle de biraz da Bush'un literatüre kattığı Preemptive Strike (önleyici vuruş) politikasını çağrıştırdı. Varsayımlar üzerine hareket ederek her şeyi meşru sayan bir düşüncenin izdüşümleri vardı denebilir
Başbuğ çok sert konuştu ama Ankara gün boyu 'mesajın kime olduğunu' tartıştı. Çünkü hem yargıya hem medyaya hem siyasilere hem de kimsenin net olarak tanımlayamadığı güç odaklarına yüklendi. Adeta tehdit etti. Kendisi 'herkes açıkça ne dediğimi anlamaktadır' dedi ama herkes farklı bir şey anladı.

 

Sırasıyla gidersek. Ortada tatbikat yok, rutin program yok ama Başbuğ, Trabzon'a çıkarma yapıyor. Ayaküstü bir açıklama değil. Uzun süre planlanmış.

 

Sembolik anlamları da var açıklamanın. Deniz Kuvvetleri son dönemde cunta iddialarıyla çok yıpranmıştı. Başbuğ bu hareketiyle astlarına sahip çıkmış görüntüsü verdi.

 

Net mesajlardan birisi de şu: Asker süren operasyonlardan çok rahatsız. Hele hele bunların haberleştirilmesinden iki kat rahatsız.

 

Satır aralarında yer alan 'artık haksız ve mesnetsiz suçlamalara TSK sessiz kalamaz" sözü önemli. Dün itibarıyla yeni bir döneme girildi denebilir.

 

Görünen o ki komuta kademesi Tokat olayına kuşkulu yaklaşılması ve Bingöl'de 33 askerin şehit edilmesinin sorgulanmasından çok rahatsız. Üstelik Başbuğ yargıya direktif gibi bir ifadeyle 'gizli tanıkları ve ihbar mektuplarını ciddiye almayın, bize danışın' dedi. Çatışma uyarısı yaptı ama herkes 'gerekirse çatışırız' olarak anladı.

 

'Rahatsızız' diyen Başbuğ'un unuttuğu bir şey var. Asıl bu üslup ülkeyi rahatsız ediyor.

 

Medyanın işi savaşmak değil haber yapmaktır. Başbuğ'un eleştirdiği haberlerin hangisi yanlıştı? Eğer Taraf ortaya çıkarmasa el bombasıyla öldürülen askerleri 'eğitim zayiatı' sanacaktık. Orduyu yıpratan bu haber mi yoksa bizatihi olayın kendisi mi?

 

Kafes Eylem Planı. Okurken bile insanı ürküten bu planlar daha birkaç aylık. Diyelim ki bu haber uydurma. Denizaltıya bombayı koyup gizli planları şifreleyen, Ergenekon sanıklarının bilgisayarına koyan basın mı? İlgili subayları da basın mı tutukladı? Kağıt parçası dediğiniz İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nı basın mı uydurdu? Altına ıslak imzayı muhabir mi attı?

 

Resmen kabul ettiğiniz internet andıcı ve kara propaganda sitelerini de mi basın uydurdu? Örnek haberleri sıralarsak sayfalar tutar.

 

Sayın Başbuğ, bu üslupta basın toplantıları düzenlemek ordunun itibarını kurtarmadığı gibi kimseye de fayda sağlamaz. Ordunun görevi basını, yargıyı ya da siyasileri tehdit etmek değil kendine emanet edilen gencecik insanların sağ salim evine dönmesini sağlamaktır.

 

Bahçeli'nin uyarısı, MHP'nin yanlışı

 

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin artık geleneksel hale gelen bir uygulaması var. Her yılın sonunda basınla bir araya gelip gündemi değerlendiriyor, her soruya cevap veriyor. Tüm siyasetçilerden beklenen örnek bir davranış.

 

Ama bu yılki toplantıda bir dizi tuhaflık da yok değildi. MHP gazeteciler arasında sınıf ayrımı olarak görülen bir uygulama yapıyordu ama parti yönetimi bu yıl bir yanlış daha yaparak akreditasyon uygulamasına geçti. Genelkurmay'ın 28 Şubat'tan bu yana uyguladığı ve çok eleştirilen uygulamanın benzerine başlayan MHP; Zaman, STV, Türkiye, TGRT, Taraf ve Vakit gazetelerine karşı yasak başlattı.

 

Anlaşılır bir tutum değil. Hangi gerekçe ile yaptıklarını da bilen yok.

 

Basın meslek örgütlerinin bu akreditasyon ayıbından ülkeyi kurtarması şart. Yoksa giderek yaygınlaşıp kanıksanır hale gelecek. Her kurum kendine göre 'iyi' ya da 'kötü' kriteri belirleyecek. Gazetecilik yapılamaz hale gelecek.

 

Bahçeli'nin verdiği mesajlara gelince. Haber sayfasında detayları verdik. Ama birkaç noktanın da altını ekstradan çizmek şart. Aslında MHP kendi çizgisinde tutarlı bir politika izliyor. Açılıma tümden karşı hatta 'ihanet projesi' olarak görüyor; PKK açılımı olarak tanımlıyor. Muhalefet partisinin iktidarı eleştirmesi, projelerini beğenmemesi normaldir. Ama PKK ile işbirliğini ima etmek biraz ağır kaçıyor.

 

Bahçeli'nin KCK ile ilgili uyarıları çok önemli. Haklı olduğu konuların başında da bu geliyor. Maalesef hükümet KCK'nın kendi yol haritasında ilerlediğini, hem DTP'yi hem Kandil'i bu yolda basamak yaptığını, merdiven siyaseti izleyip adım adım özerkliği fiiliyata geçirdiğini okumakta yetersiz kaldı. Bahçeli tehlikeyi net olarak ortaya koydu. Bahçeli'nin bir önemli uyarısı da sokak saldırılarıyla ilgili. Bugünkü karamsar tabloda umut verici durum ise MHP liderinin 'tabanımızı sokaktan uzak tutarız' mesajıydı. Çünkü bu dönemde en önemli konu sokağa hakim olmak.
 
   
 
BEN TÜRK’ÜM TÜRK ESİR OLMAZ. BEN TÜRK’ÜM TÜRK BAYRAKSIZ OLMAZ. BEN TÜRK’ÜM TÜRK DEVLETSİZ OLMAZ. BEN TÜRK’ÜM TÜRK HÜRRİYETSİZ OLMAZ. BEN TÜRK,ÜM TÜRK EZANSIZ OLMAZ. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol