HEPİMİZ BİR KİLİMİN DESENLERİYİZ, SİZİ BİR BÜYÜK BİRLİĞE ÇAĞIRIYORUM.. Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet ve adım MÜSLÜMAN TÜRK BENİM..
   
  Yavuz Kaya
  Yüreğim Kan Ağlıyor
 
Yüreğim Kan Ağlıyor…
Bir karakol bildiğimiz kadarı ile 5 bilmediğimiz ile 30–40 kere basılmış ve Toplam 43, en son baskında 15 Şehit veriyoruz.

Baskın yapılıyor geldikleri gibi gidiyorlar veya püskürtülüyorlar! İmha edilmiyorlar.

Acımız büyük, yaramız derin. Ciğerim, ciğerimiz yanıyor. Ancak ateş düştüğü yeri yakıyor, Şehitlerimize Cenabı Allahtan Rahmet, Şehit Ailelerine Sabır ve başsağlığı diliyorum. Ateşi Yüreğinde hissetmeyen, terörü lanetleyemeyen öyle veya böyle karşısında olmayan veya bunu siyasi malzeme yapan her kişi, kurum, kuruluş, cemaat ve/veya ülkeyi nefret ve şiddetle kınıyorum.

Ancak kınamak Şehitlerimizi geri getirir veya yarın başka Şehitler vermemizi azaltır veya engeller mi? Eğer engellese idi bundan öncede kınandığı için, bu şehitleri vermezdik. Demek ki kınamak yetmiyor, önlem almak lazım.
Elbette Ülke savunulurken hepimiz bu vatan için seve seve canımızı vereceğiz, Şehit olacağız. Ancak gerekli önlem ve hazırlığı yaparak en az şehitle, itleri sevindirmeden bu kanlı katillerden kurtulmalıyız.

Peki, biz gerekli önlem ve tedbirleri aldık mı? Veya olayı iyi tahlil edip varsa gerçek sorumlu ve görevini ihmal edenlerden hesap sorduk mu? Yoksa kısa yoldan hükümet istifa naralarıyla kolaya mı kaçtık? Acaba ne kadar iktidarın ne kadar askeri komuta kademesinin hatası var, veya var mı yok mu? Kolayımıza veya işimize geldiği için hükümeti ve hatta Sn. Cumhurbaşkanını protesto etmek veya bu tür münferit olayları öne çıkarmak ne derece doğru? Bu tavır acaba bir daha şehit vermemizi engelleyecek mi?

Ben olaylara tarafgirlik içerisinde bakılmadan, gerçeklerin konuşulması ve çözüm yollarının bulunması sayesinde terör belasından kurtulacağımız kanısındayım Hükümetinde icranın başı olduğu için sorumlu olduğu gibi, daha fazla sorumluluk alması gerekenin Genel Kurmay ve komuta kademesinde olduğunu düşünüyorum.

Şöyle ki;
Askere birçok yetki ve sorumluluk verilmiş durumda. Teknolojik silah ve donanımlar kamuoyu gözü önünde alınmakta. Belki yetersiz ve geç kalınmış olsa da bu yolda mesafeler alındığı gerçek. Peki o halde bu karakol nasıl gündüz gözü ile baskına uğrar, ve o karakolda haberlere göre nasıl Subay olmaz. ABD, AB, Irak yönetimi v.s dost olmayabilirler, dostta değiller. İstihbaratta sağlamıyor olabilirler. Ancak bunlara, bunlarla ilişkilere vurgu yapılarak bu baskın ve katillerin İmha edilmeden geriye kaçışları İzah edilemez. Her şeye rağmen o karakolda kafaları karıştırmayacak şekilde gerekli önlem almak, karakolu savunmak TSK nın asli görevi değil midir? Dün Dağlıca baskınında birçok ihmal ve hatta hainlik derecesinde planların Ergenekon ve dolayısı ile pkk nın eline geçtiği basına yansıdı.
Genelkurmay ne yaptı, sorumluları cezalandıracağına haberleri sızdıranı aramaya başladı. İyi ki sızdı, ne olup bitti ği hakkında fikir sahibi olduk. Acaba bu günde böyle bir ihmal ve hainlik var mı? Umarım yoktur. Eğer dün genelkurmay Dağlıca da sorumluları cezalandırsa bu gün bu sorular sorulmayacağı gibi belki bu şehitleri de vermezdik.

Bazılarımız Askerin yetkisizliğinden, sıkıyönetim olmayışından şikâyetle hükümeti suçluyorlar. bu bir görüş,bakış açısı olabilir.Ancak gerçek sorumluları açığa çıkartmayacağı için aslında çözümsüzlüğü ve terörün devamını sağlayacak bir yanlış düşünce bana göre.
 
Askerde tam yetki ve sorumluluk var. Ve hatta fazla bile var. C.başkanı ve Başbakanın karşısında bir üstü imiş gibi, buyruk savurmakta siyasete yön vermeğe çalışmakta, Ergenekon zanlılarını ziyaret etmekte. Demek ki yetkileri sınırsız ve sorumsuzmuş. Görev tanımının dışında Siyaset yapmakta sınır tanımayan, asıl görevi olan ülke savunmasında nasıl sınırlı olabilir.

Böyle olunca aklıma ister istemez Kara 12 Eylül geliyor. 11 Eylülde sıkıyönetim vardı ama oluk gibi kan akıyordu. 12 Eylülde bu kan kesildi ve adamlar 1 yılda darbe olgunlaşması için onca kan akmasına seyirci kaldıklarını itiraf ettiler. Bizim çocuklar! kendi deyimleri ile meğer ihtilali de İktidarı Rahmetli Türkeş’e vermemek için yapmışlar.

Şimdi sıkıyönetimi telaffuz edenler, hükümeti suçlayıp paşalara methiyeler düzenler ve eğer hele bunlar Ülkücü ise 12 Eylül ve 12 Eylülün zihniyetini hatırlamaz mı?
Sıkı yönetim mahkemelerince 29 Nisan 1981 tarihinde  MHP hakkında "Anayasal düzenin, cumhuriyetçilik ve demokrasi ilkelerine aykırı olarak devletin tek bir kişi tarafından yönetilmesi amacına yönelik değiştirilmesine zor yoluyla kalkışmak; Türkiye ahâlisini birbiri aleyhine silâhlandırarak toplu kıyıma yönlendirmek, toplu kıyıma neden olmak, bu cürümlere katılmak; TCK'nin 149 ve 146. maddelerinde yazılı cürümleri, işlemek için silâhlı çete oluşturmak..gibi asılsız suçlarla dava açılmış ve aslında MHP değil Türk Milliyetçiliği yargılanmıştır.

12 Eylül Hareketi Türk devletinin temel felsefesi olan milliyetçiliği ezmiş, milliyetçileri lekeli ve suçlu insanlar olarak göstermiş ve Türk milletini yaşatacak düşünce olan Türk milliyetçiliğini korkulup, benimsenmemesi icap eden bir düşünce olarak insanların zihinlerine kazımıştır.

Ülkücülere duyulan garazkârlık dolayısıyla, onları karalamak için Atatürk milliyetçiliği tabiri icat edilmiş ve ilme aykırı olan bu deyim Anayasa'ya geçirilmiştir. Oysa Atatürk'ün kendisi bile konuşmalarında "müfrit milliyetperveriz" demekle hiçbir zaman Atatürk milliyetçiliğinden söz edilmemiştir.
 
Çok iyi hatırlanacağını bildiğim halde Mamaklarda, C5 lerde, harbiye de işkence odalarında yapılan işkenceleri hatırlatmak isterim.
12 EYLÜL zulmünde; Ankara’da Bekir Bağ, Malatya'da Aydın Demirkol ve Mehmet Kazgan, isimli ülküdaşlarımız, sorgularda ki ağır işkencelerden dolayı, Hüseyin Kurumahmutoğlu isimli ülküdaşımız da Mamak zindanlarında namaz kılarken yediği dipçik darbesi ile şehit düşmemişiydi?
12 EYLÜL zulmünde Mustafa PEHLiVANOĞLU 1980 ANKARA, Cevdet KARAKAŞ 1981ELAZIĞ, İsmet ŞAHİN 1981 - İSTANBUL, Fikri ARIKAN1982 - ANKARA, Cengiz BAKTEMUR 1982 - ELAZIĞ, Şehabettin OVALI 1982 - SİNOP, Ali Bülent ORKAN 1982 - ANKARA, Ahmet KERSE 1983 - GAZİANTEP, Selçuk DURACIK 1983 - İZMİR, Halil ESENDAG 1983 - İZMİR Darağacında Şehit edilmemişimiydi? Hepsini bu vesile ile Rahmet ve Minnetle anarken bu zulmü bize reva görenleri unuttuk mu? Evren ve aveneleri, N.Soyerler, Albay Raciler unutuldu mu?

Hiç bir zaman ve şekilde Ülkücü Hareket ve Ülkücüler devlete düşman olmamış ve asla da olmayacaklardır.


Bilindiği üzere Devlet soyut bir kavramdır.
Devlet kavramını soyut hale getiren de onun kurumlarıdır.
Devleti insanlar yönetir.
Ülkücü Hareket ve Ülkücüler için Devletimiz kutsaldır,Polis ve asker kutsal devletimizin bir görevlisidir, İnsanlar hata yaparlar, ancak hataları düzeltilmeli ve Devlete mal edilmemelidir.

Ülkücüler “Devlet iyi yönetilmiyorsa ve ehlinde değilse ve eğer devlet işinin ehli olanların elinde olması gerekiyorsa yani Ülkücülerin elinde olması gerekiyorsa mücadele bu yönde olmalıdır” mantığı ile hareket etmişler ve asla da Devlete küsmemişler, ve yıkılmak istenen kervanı tekrar ayağa kaldırarak iktidara yani Devlete talip olmuşlardır.  

Ülkemiz her tür Darbelerden, Sıkıyönetimlerden çok çekmiş ve hiçbir fayda sağlamamıştır. Bu terör belasından sıkıyönetimle kurtulmak mümkün değildir. Yarın acaba sıkıyönetim arkasından darbe olabilirimi? Bunların hazırlığı yapılabilir mi? bunları garanti edebilecek biri var mı?
Acaba hiç genelkurmayın bundan pişmanlık duyup özür dilediğini duyan var mı?
Yoksa hala kendilerini 28 Şubatın ve 12 Eylülün arkasında mı görüyorlar.

Dolayısı Gözbebeğimiz olan ordumuzun bu vebal ve söylemlerden kurtulması gerekmektedir.
Hiç kimse TSK lerimizi yıpratamaz, yeter ki TSK Milletle kucaklaşsın.
Buda TSK içindeki değerli komutanların tutum ve davranışları ile sağlanabilir ve Bu dayanışma Devlet Millet bütünleşmesinin en büyük göstergesi olacağından TSK ve Türk Milletini de yenilmez kılacaktır.

Biz askerimizi ve Devletimizi canımız pahasına seviyoruz. Bunu verdiğimiz canlarla şanlı mücadelemizle ispatladık.

Ancak darbe ve askeri dönemler vatan haini ile vatanseverleri aynı kefeye koyarak işkence ve idama mahkum etmişlerdir. Bunları unutmamak da ozanın dediği gibi bizi ayakta tutacaktır.

Ben meşruiyet çizgisi içerisinde, demokrasi ve insan haklarından taviz vermeden, şu anki yetki ve görevlendirilme ile de bu meselenin çözüleceğine inanıyorum. Bana şu yetkiyi verirseniz ben terörü bitiririm, yoksa karışmam mantığından ziyade, herkes elinden geleni fazlası ile yapma çabası içerisinde olmalı, eksiklerde zaman geçirilmeden tamamlanmaya çalışılmalıdır. Yeter ki hükümette, askerde görevini bihakkın yerine getirsin. Varsa görev ihmali yapanlar rütbe ve makamına bakılmadan cezalandırılsın.

Eğer iktidar bu basireti göstermezse, bu millet oyları ile bu iktidarı cezalandırıp, Bu basireti gösterecek iktidar ve Lideri bulacaktır.
 
   
 
BEN TÜRK’ÜM TÜRK ESİR OLMAZ. BEN TÜRK’ÜM TÜRK BAYRAKSIZ OLMAZ. BEN TÜRK’ÜM TÜRK DEVLETSİZ OLMAZ. BEN TÜRK’ÜM TÜRK HÜRRİYETSİZ OLMAZ. BEN TÜRK,ÜM TÜRK EZANSIZ OLMAZ. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol